30 Mayıs 2012 Çarşamba

Aşk'ın Hukuki Niteliği


Aşkın hukuki niteliğinin ne olduğu hususunda doktrinde görüş birliği bulunmamaktadır. Kimi yazarlar bunu bir sözleşme olarak görürken, kimileri bunun edim yükümlülüğünden bağımsız bir borç ilişkisi, kimileri ise sözleşme benzeri olduğunu iddia etmektedirler.

Hemen belirtelim ki, aşkın bir sözleşme olmadığını belirlemek için uzunca bir açıklamaya gerek bulunmamaktadır. Zira sözleşme; tarafların, hukuk düzeninin kendisine hukuki bir sonuç bağladığı bir hususun gerçekleştirilmesine yönelik olarak, karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları" şeklinde tanımlanan hukuki işlemi ifade etmektedir. Oysa aşk ilişkisinde, tarafların iradelerini bu şekilde beyan etmeleri zorunlu olmamakta, hatta birinin iradesi diğeriyle çelişmekte ve böylece karşılıksız aşk dediğimiz durum ortaya çıkmaktadır. Ayrıca bir sözleşme ile haklar edinebilme ve borç altına girebilme ancak tam fiil ehliyeti ile mümkünken, kısıtlıların ve ayırt etme gücüne sahip küçüklerin de aşk ilişkisinin tarafı olabilecekleri aşikardır.

İkinci olarak, aşkın edim yükümlülüğünden bağımsız bir borç ilişkisi olduğu savının da tam olarak doğru olduğunu söylemeye imkan bulunmamaktadır. Çünkü bu ilişkide taraflar, en azından sadakat, sevgi, ilgi gibi edimleri borçlanırlar. Bu edimler yapma şeklinde olabileceği gibi, yapmama şeklinde de olabilir. Örneğin sadakat yükümlülüğü "aldatmama" şeklinde düşünülürse, bunun olumsuz bir edim yükümlülüğü olduğu görülür. Bu edim yükümleri dışında, her borç ilişkisinin dinamik yapısında yer alan yan edim yükümleri, yan yükümler de bu ilişki içerisinde bulunmamaktadır. Bir tarafa (özellikle bayana) üçüncü kişilerden gelebilecek teklifleri veya vuku bulabilecek uygunsuz hareketleri karşı tarafa makul bir sürede ihbar etme külfeti, aydınlatma yükümünün somutlaştırılabileceği bir durumdur. Bu bildirim, hukuki niteliği itibariyle bir yükümlülük değil bir külfet olduğundan, yerine getirilmemesi durumunda karşı taraftan bir talepte bulunulamaz; yalnızca bazı haklardan mahrum kalınır. Ancak erkek akidin aşırı tutucu olması durumunda, karşı tarafın bu külfeti kendi sağlığı için yerine getirmesinin yerinde olacağı kanısındayız.

Biz aşkın bir sözleşme benzeri olduğu fikrine katılıyoruz. Zira İsviçre-Türk doktrininde de hakim olan görüş budur. Yargıtay son yıllarda verdiği kararlarında isabetli olarak aşkın her zaman karşılıklı olmayabileceğini, dolayısıyla sözleşme olmadığını belirtmektedir. Federal Mahkeme ise sebebi henüz anlaşılamayan nedenlerle aşkın bir sözleşme olduğu fikrini ısrarla ve büyük bir kıskançlıkla sürdürmektedir. Mahkemeye göre aşk; gerçek anlamda aşk-gerçek olmayan aşk olmak üzere ikiye ayrılır. Gerçek anlamda aşktan ise sözleşme olarak nitelendirile-bilen aşk anlaşılır. Buna göre "aşk; öyle bir akittir ki; onunla erkek kadının ondan talep edeceği her türlü akıl ve mantık dışı edimleri sırf duygusal olduğu gerekçesiyle kayıtsız şartsız yerine getirme ve başka kadınlara bakmama; kadın ise karşılığında, kendisinin keyfinin gelmesi durumunda onunla sonu nereye çıkacağı belli olmayan bir ilişki yaşamayı borçlanır." Bu tanım hem eksik, hem de yanlıştır. Bir kere sonradan cinsiyet değiştirenlerin buraya girip girmeyeceği belli değildir. (Bu tanım üzerine yapılacak tartışmalar bu eserin sınırlarını aştığından burada sadece Federal Mahkeme' nin görüşünün isabetli olmadığını belirmekle yetiniyoruz.) Son yıllarda mahkeme, kararlarını bıçak sırtı çoğunluklarla almaktadır. Bu da göstermektedir ki, yeni nesil yargıçlar yetiştikçe, mahkemenin içtihadı doğru görüş lehinde değişecektir.

Bizim de katıldığımız hakim görüş, aşkın bir sözleşme benzeri (= quasi contractus) olduğunu belirtmektedir. Zira sözleşme benzerleri,sözleşmeye ait bazı unsurları taşımakla birlikte tam olarak bir sözleşme mahiyeti arz etmemektedirler. Roma hukukundaki "veriyorum vermen için" olarak kısaca özetlenen ilişki, sözleşme benzerlerinin en klasik örneklerindendir. İşte aşk ilişkisinde de, bazı hususlar ( örneğin iki kişinin varlığı ) sözleşmeye ait unsurlara benzemekle birlikte, bunlar onun sözleşme olarak nitelendirilmesine yetmemektedir.

Senden Bir Kez Daha Denemek İstemeye Hakkım Var..


Adam dilinde kelime yuvarlamaktan hoşlanmıyordu, kadın tam tersi…

Sözler hep kalpte sıkışmış,dökülmüyordu.. kalp ile söz bir araya gelemiyordu..
Kalpte sarhoştu, sözde!
Ne beklediğini bilmemek, ama neyin beklediğini iyi bilmek….

Bir sabah kadının rüyasına girmişti adam, kendisi farkında olmadan. Oysa adam kadını ilk gördüğünde gözlerini alamamıştı daha..

Adam söylemekten hazzetmezdi. Çünkü tüm adamlar söyler gibi yaparlardı, tüm söylenir gibi yapılan cümleler bu durumdan rahatsız olsa da onun ağzından çıktığında temizlenmeyecekti ‘Bir çiçeğe benziyorsun’ demek…

Oysa bir sabah kadının rüyasına girmişti, isteyerek fakat farkında olmadan, oysa adam kadını ilk gördüğünde gözlerini alamamıştı daha…

Adam ve kadın konuştular, adam konuşmanın anlamsızlığından muzdarip susuyordu, gözlerine bakarak anlatmak istiyordu ne varsa içinde. Ne zamanki kadının gözleri ay ışığında konuşmaya başladı, adam susa kaldı. O zaman döküldü cümleler ağzından, ama hepsi düştükleri yerde dağıldılar..
Adam toplamaya çalıştı, bu sefer de kadın dağıttı onları.
‘Keşke cümle kalbin esiri olsaydı’ dedi adam .

Kelimelerden ümit yoksa sessizlikten olmalıydı. Sessizlik artik çaresizlikti. Çaresizlik kalbin kapısında sıkışan sözlerdendi…

Kadın bir adım atsa, adam kadına ayak olacaktı.. kadın durdu.

Adam hep kollarının arasına almak istedi kadını, ama bu cesareti alacağı yeri her bulur gibi olduğunda kaybediyordu kadını...

Bu karanlıkta ikiside birbirini göremiyordu… Karanlık, hüznü de getirmişti ardında.. o karanlık gecede, dökülmemişti dudaklardan dökülmemişti tek hece.

Zaman geldi, zaman gitti.

İlk önce adam gitti, sonra kadın…

Adam geri geldi, hala karanlıktı ki her yer bir ışık belirdi.

Kadın ‘gittim’ diyordu ışığın öbür yanından..

Ortada bembeyaz bir ışık, bir uçtan bağırırken , adam;

‘’Eğer bir ses bir söz bekliyorsan bu adamdan,
İçinde hiç gönderme isteği bulunmayan bir git lazımsa eğer,
İşte orada duruyor…

Sana ait olan her şeyi bir nefeste,
Bir göz yumma anında,
Bir soğuk telefon konuşmasında,
Geri alabilir misin?
Seni benden geri alabilir misin?
Kovabilir misin beni senden?
Sevgilim
Yoksa sen, sevgilim olmayabilir misin?’’


Adam kadının denemek istediğini hissettiğinde, hissetmemiş gibi yapmayı tercih etmişti.
Kendisi tekrar denemek istediğini hissettiğinde ne yapacağını bilemedi...
Adamların da kafası karışık olurdu kötülük düşünmediklerinde..
Ne artik hiçbir şey sormak istemiyorum diyebildi, ne sana sarılmak istiyorum.


Adam her ne varsa onu alıkoyacak bunu yapmaktan, cesareti için tutunacak bir yeri bulamamaktan alıkoydu kendini.
Adamların da kafası karışık olabilirdi kötülük düşünmediklerinde.

Taa derinlerden bir ses duyuldu,

‘SENDEN BI KEZ DAHA DENEMEK ISTEMEYE HAKKIM VAR’

Lades Kemiği


Gönül yarası
Gök kuşağı içinde ki
Binlerce acının sağanağı şimdi
Zamana birikmiş ümitler,
Bir bebeğin masumiyetinde.

Yalan gibi yılan gibi
Yılanın anıları gibi,
İnandıramadın beni…

Gönlüm lades kemiği değildi ki
Kırdın attın ve,

-Aklımda…
Sevgimi alırken tek söylediğin

Alırken beni
Hiledeki alayla
acılar sağanağında …

Şimdi
Benim de aklımda,
sevmeyi sevmediğin...

Güzel Dua


Allah'ım, beni yavaşlat. Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir. Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telâşlı hızımı dengele. Günün karmaşası içinde, bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükûnetini ver. Sinirlerim ve kaşlarımdaki gerginliği, hafızamda yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür. Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol. Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret: Bir çiçeğe bakmak için yavaşlamayı, bir köpek ya da kediyi okşamak için durmayı, bir kitaptan birkaç satır okumayı,
balık avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeyi öğret. Her gün bana kaplumbağa ve tavşanın masalını hatırlat. Hatırlat ki, yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini, hayatta hızı arttırmaktan çok daha önemli şeyler olduğunu bileyim. Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla. Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır. Beni yavaşlat Allah'ım ve köklerimi hayat toprağının kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardım et. Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlıklı olarak yükseleyim. Ve hepsinden önemlisi, bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için CESARET, değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için SABIR ve ikisi arasındaki farkı bilmek için AKIL ver.

22 Mayıs 2012 Salı

ben 'Çizdim' bizi.. Bekliyorum.. 

Anlatacak Çok Şey Var..

Annem beni hep 'Çiçeğim' diye sevdi.. Oysa ki çiçekler baharda açardı güzel renklerini, ben ise her bahar solardım..